Severance üzerine düşünceler.
Evet yine, yeniden bir dizi ile ilgili yazıyorum.
Dikkat “spoiler içerir” maalesef…
Bu kez etkilendiğim dizi: “Severance”. Aslında İK İngilizceniz varsa, bunun zaten “severance pay: kıdem tazminatı” olduğunu bilirsiniz.
Fakat burada İK’da son dönemde konuşulan, “iş & özel hayat dengesi” ne çok farklı bir ütopik bir bakış söz konusu.
Ama başlamadan, oyunculuklar, çast, giriş jeneriği, ve dekorlar dahil her şeyiyle çok özenli ve harika olduğunu belirtmem lazım. İMDB puanı da 8.7 bu arada.
Şöyle bir seçeneğinizin olduğunu düşünün: İşte, evi/dışarıyı düşünemiyorsunuz ve tam tersi iş çıkışı, işte neler yaşadığınızı bilmiyorsunuz. İşe girerken, dış dünya ile ilgili her şeyi bir dolaba koyuyor ve asansörle çalıştığınız kata çıkarken, beyniniz bir anda dışarıyı siliyor ve farklı bir karakterle asansörden iniyorsunuz. Tabii bunu beyninize yerleştirilen bir çip yapıyor aslında.
İşten çıkarken de, asansörde iş kimliğiniz duruyor ve asansörden inince gerçek kimliğinize, hatıralarınıza, üzüntünüze veya sevincinize, mutluluğunuza ve varsa arkadaş ve aile çevrenize dönüyorsunuz. Ama işle ilgili 1 gram hatıra yok dışarıda.
Aslında, çoğu işverenin hayalidir bu. İşle, evi ayırmak 🙂 Evin derdini, işe getirmeyen çalışanlar. Dizi tam da bu konuyu işliyor.
Bu arada kocaman, büyük bir kurumsal yapı “Lumen Industries” ama ne yaptığını bir türlü anlamıyorsunuz. Bene burada da kurumsalın anlamsızlığına bir gönderme var.
Anlamsızlığa gönderme sadece bu da değil. Anlamsız hediyeler, garip & saçma kutlamalar, yapay gülümselerin allahını işlemişler dizide.
Ben çok beğenerek ve aynı zamanda düşünerek izledim. İşe anlam katmak, iş ve özel hayat dengesi üzerine gerçekten düşündüren, ütopik bir dizi.
Öneririm.